"Yazmak, kalbin klavyeye dökülen halidir." Benim yolculuğum tam 20 yıl önce, bir gün kendi iç sesimi başkalarıyla paylaşma isteğiyle başladı. Ne yalnızca kelimeler vardı satırlarda, ne sadece düşünceler... Her yazı, içimde sakladığım bir duyguya, yaşadığım bir ana, tanık olduğum bir hayata dokunuyordu. 2005 yılından bu yana, ekranın karşısında yüzlerce kez sustum, binlerce kez konuştum. Her yazımda, içimde büyüyen bir dünyayı okurlarımla paylaştım. Teknoloji değişti, platformlar evrildi, alışkanlıklar başkalaştı ama bir şey hiç değişmedi: yazma tutkum. Bu 20 yıllık süreçte sadece blog yazmadım; dijital dünyanın ruhunu okudum, gelişimini soludum, dönüşümüne eşlik ettim. Edebiyattan kişisel gelişime, sosyal meselelerden günlük yaşama kadar pek çok alanda içerikler ürettim. Çünkü hayatı sadece yaşamakla kalmadım anlamaya, anlatmaya ve aktarmaya da çalıştım. Blog yazarlığı benim için ne sadece bir hobi oldu, ne de sadece bir meslek. Bu yolculuk bir aynaydı bana; içime, insana ve hayata tuttuğum bir ayna... Bu aynada zaman zaman kırıldım, zaman zaman büyüdüm. Ama her seferinde yazmak beni tamamladı.